Albert Einstein’ın 1915 yılında ortaya attığı genel görelilik kuramı bir kez daha doğrulandı.
Bu kuram iki kara deliğin birbiri etrafında dönerek birleşmesi sırasında kütleçekim dalgaları yayacağını öngörüyordu.
ABD’deki LIGO (Lazer İnterferometre Yerçekimi Dalgası Gözlemevi) detektörlerinin kütleleri Güneş’in kütlesinin
29 ve 36 katı olan iki kara deliğin birleşmesinden doğan kütleçekim dalgalarını gözlemlediği
11 Şubat 2016’ta, Türkiye saatiyle 17:30’da düzenlenen bir basın toplantısıyla dünyaya duyuruldu.
Kütleçekimi
İngiliz fizikçi Isaac Newton’un elmayı Dünya’ya düşüren kuvvetle, Dünya’yı Güneş’e bağlı tutan kuvvetin aynı olduğunu anlaması fizikte büyük bir gelişmedir. Newton’a göre kütlesi olan her cisim birbirini kütleleriyle doğru orantılı bir şekilde çeker. Bu gözlem, bize uzak olan gökcisimlerinin de her zaman fizik yasalarına göre hareket ettiği düşüncesini destekledi.
Böylece insanoğlunun eli, gücünün yetmediği uzaklıklara kadar uzanmış oldu. Newton’dan yaklaşık 230 yıl sonra Albert Einstein genel görelilik kuramını ortaya atarak fizikte bir devrim yarattı. Einstein’a göre her cisim kütlesiyle orantılı
olarak uzay-zamanı büker ve diğer cisimler de bu bükülmüş uzay-zaman içinde hareket ederek kütleçekimini hisseder. Yani uzay-zaman, cisimlerin birbirlerini çekmesi için bir aracı vazifesi görür. Tabii her kuram gibi genel görelilik kuramının da
deneysel olarak doğrulanması gerekiyordu. Bunun için genel görelilik kuramının Newton fiziğine ne gibi değişiklikler getirdiğini görelim:
1) Işığın kütleçekimi altında bükülmesi,
2) Ağır cisimlerin yakınında zamanın yavaş akması,
3) Merkür’ün yörüngesinde küçük bir sapma,
4) Kara delikler,
5) Kütleçekim dalgaları.
Işığın bükülmesi Arthur Eddington adlı İngiliz astrofizikçi tarafından 1919 yılındaki tam Güneş tutulmasında gözlemlendi. Güneş tutulurken ona yakın bir yıldızın nerede görüleceği incelendi, genel görelilik kuramının öngördüğü sapma miktarı saptandı ve genel görelilik kuramının tahminleri deneyle doğrulandı. Işığın bükülmesi günümüz astrofiziğinde teleskoplarla rahatça görülebilen bir olgudur. Dünyamızın etrafında otuz dokuz GPS navigasyon uydusu var.
Bunlar sayesinde yeni bir yerin adresini kolaylıkla bulabiliyoruz. Fakat bu uydular Dünya’nın biraz dışındalar, dolayısıyla orada zaman daha hızlı akıyor. Bu nedenle de o uyduların üzerindeki elektronik çipler Dünya’dakinden biraz daha hızlı çalışıyor. Uydu üzerindeki yazılım genel görelilik kuramının zamanın hızlı akma etkisini hesaba katarak çalışıyor. Eğer genel görelilik kuramının bu
etkisi dikkate alınmasaydı konumumuzu tam olarak bulamaz ve bir mahalle öteye giderdik. Genel görelilik kuramının bir diğer öngörüsü olan kütleçekim dalgalarıysa bir sonraki kısmın konusunu oluşturuyor.
Genel görelilik kuramının başka bir tahmini olan kara delikler uzun süre matematiksel
spekülasyon olarak kaldı. İnsanlar bu çözümlerin gerçekliğinden uzun süre
emin olamadı. Fakat Samanyolu Gökada’sının merkezinde kütlesi Güneş’inkinin
3,8 milyon katı olan bir cisim bulundu. Cisimden ne görünür ışık ne de X-ışını geliyordu:
Tamamen karanlıktı. Öte yandan bu kadar kütlenin bu kadar küçük bir yere
nasıl sığdırılacağına bilinen fizik bir açıklama getiremiyordu. Dolayısıyla bilim insanları
bunun bir kara delik olduğuna hükmetti. Şimdilerde astrofizikçiler kütlesi
yeterince büyük her gökadanın merkezinde devasa bir kara delik bulunduğunu
düşünüyor.
Newton fiziğine göre gezegenler eliptik
yörüngelerde hareket eder. Fakat astronomların1900’lü yılların ortalarındaki gözlemleri Merkür’ün yörüngesinin mükemmel bir elipsten saptığını gösteriyordu. Bu o zamanlar için gizemli bir şeydi. Albert Einstein oluşturduğu genel görelilik denklemlerinin bu
sapmayı gerektiği gibi öngördüğünü anladığında çok rahatlamakta haklıydı. Genel görelilik kuramının bir tahmini daha böylece doğrulanmış oluyordu.
Kütleçekim Dalgaları
Uzay-zamanın cisimlerin kütleçekimini hissedebilmesi
için bir ortam olduğundan bahsetmiştik.
Elektromanyetik kurama göre ivmelenen elektrik
yükleri ışık yayar. Benzer bir şekilde, genel görelilik
kuramına göre ivmelenen cisimler de kütleçekim
dalgaları yayar. Mesela birbiri etrafında dönen
iki kara delik uzay-zamanda dalgalanmalar yaratır.
Bu dalgalar uzayda geçtikleri yeri gerer ya da sıkıştırır.
Kütleçekim dalgası bir yerden geçerken önce bir
yönü sıkıştırır diğerini gerer, daha sonra bir yönü gerer
diğerini sıkıştırır. Kütleçekim dalgaları başka cisimler
tarafından saçılmaz ya da emilmez, yani bozulmadan
milyonlarca yıl kalabilir.
Kütleçekim dalgalarının dolaylı olarak gözlemlenmesi 1982 yılında oldu. Birbiri etrafında dönen iki nötron yıldızı kütleçekim
dalgaları yayarak enerjilerinin bir kısmını kaybeder. Bu nedenle yörüngeleri gittikçe küçülür. Bunu keşfeden ve sonuçların
genel görelilik kuramıyla mükemmel uyumlu olduğunu gösteren bilim insanları 1993 yılında Nobel Ödülü’ne layık görüldü.
LIGO (Lazer İnterferometre Yerçekimi Dalgası Gözlemevi) 1,3 milyar yıl önce kütleleri Güneş’in kütlesinin 29 ve 36 katı
olan iki kara deliğin birleşmesi sonucu oluşan kütleçekim dalgalarını gözlemledi. Toplam kütlenin Güneş’in kütlesi 3 katı
kadar olan kısmı kütleçekim dalgalarına enerji verdi. Araştırmacılar L şeklindeki uzun tüneller boyunca lazer ışıkları yollayarak uzay-zamanın dokusundaki dalgalanmaları saptamaya çalışıyordu. Dalgaların izi, interferometre denilen aletlerle
ölçülebilen, büyüklüğü bir atomdan çok daha küçük değişimlerde arandı. İlk gözlem, Dünya’ya bir milyar ışık yılı uzaklıkta
iki kara deliğin çarpışması sırasında, ABD’nin Washington ve Louisiana eyaletlerindeki iki ayrı LIGO tarafından 14 Eylül
2015’te, 13:51’de yapıldı. İnterferometreler bir milyar yıldan daha uzun bir süre önce yaşanan bir olayı kaydetti. Livingstone’daki dedektörün sinyali Hanford’daki dedektörden 7 milisaniye önce kaydetmesinden yola çıkılarak kara deliklerin güney yarıkürede olduğu sonucuna varıldı. Böylece kütleçekim dalgaları ilk defa doğrudan gözlemlenmiş oldu. Sonuç 11 Şubat 2016’da Türkiye saatiyle 17:30’da düzenlenen bir basın toplantısıyla dünyaya duyuruldu.
Bu keşif uzay araştırmaları için yeni bir dönemin başlangıcı anlamına geliyor. Işık kullanılarak yapılan astronomi Büyük Patlama’dan ancak yaklaşık
400 bin sene sonrasını görebiliyor, çünkü daha önce
yayılan ışınlar madde tarafından emildiği için bize ulaşamıyordu. Ondan daha önce evrende ne olup
bittiği optik astronominin kapsamı dışında kalıyor. Fakat kütleçekim dalgaları maddenin içinden emilmeden geçebildiği için kütleçekim dedektörleri optik
astronomi sınırlarını aşacak. Kütleçekim dalgalarının gözlemlenmesi Büyük Patlama’dan başlayarak uzayın pek çok sırrını çözmekte faydalı olabilecek ve evrenle ilişkimizi değiştirebilecek bir keşif. Artık kütleçekim astronomisinin doğduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kütleçekim dalgaları: Einstein tahmin etmişti!
Bu grafikler Livingston, Lousiana ve Hanford, Washington’daki
LIGO detektörleri tarafından tespit edilen sinyalleri gösteriyor. Sinyaller kütleleri Güneş’in kütlesinin 29 ve 36 katı olan iki karadeliğin birleşmesinden kaynaklanıyor ve 1,3 milyar ışık yılı uzaktan geliyor. Üstteki iki grafik Hanford ve Livingston detektörleri tarafından elde edilen verileri genel görelilik kuramının tahminleriyle beraber gösteriyor. Zaman yatay eksen boyunca, uzama oranı dikey eksen boyunca gözlemlenmiş. Uzama oranı, dalga geçtiğinde mesafelerin hangi oranda değiştiğini belirtiyor. Grafiklerin gösterdiği üzere, LIGO verileri Einstein’ın tahminleriyle örtüşüyor. En alttaki grafikse Hanford ve Livingston’daki detektörlerden elde edilen verileri üst üste göstererek karşılaştırıyor. Sinyaller sinyalin Hanford detektörüne 7 milisaniye sonra geldiği ve iki etektörün yönelimlerindeki farklılıklar da göz önüne alınarak uyumlu hale getirildi. Grafiğin gösterdiği üzere iki detektörde aynı olaya tanıklık etmiş. Bu da gözlemi doğruluyor.
Nasıl Çalışır?
Girişimölçer (İnterferometre)
Girişim ışığın dalga doğasından kaynaklanan temel özelliklerinden biridir. Işığın bu temel özelliği,
günümüz teknolojisi ve mühendisliği ile birleşince kütleçekim dalgalarının gözlemlendiği LIGO deneyinde
olduğu gibi evrenin sırlarının bir anahtarına dönüşüyor.
Girişim
İki dalga karşılaşıp üst üste bindiğinde üçüncü bir dalga ortaya çıkar.
Süperpozisyon adı verilen bu süreçte ortaya çıkan dalganın deseni ve enerjisi ilk dalgalara bağlıdır. Dalga tepeleri ve çukurları üst üste
bindiğinde ortaya çıkan desene “yapıcı girişim”, karşılaştığında
ortaya çıkan desene ise “yok edici girişim” denir.
Young Çift Yarık Deneyi
19. yüzyılın başında ışığın dalga mı yoksa tanecik mi olduğu tartışılırken bu deney dalga taraftarlarına çok önemli bir dayanak sağlamıştır. Çünkü ışık eğer tanecik olsaydı iki yarığın arasının ekrandaki izdüşümünün karanlık olması gerekirdi.
Oysa parlak ve karanlık çizgilerden oluşan desenin en parlak çizgisi ortadaydı. Bu da ancak ışığın dalga doğasıyla açıklanabiliyordu. Bu deney düzeneği aynı zamanda basit bir girişimölçerdi. Örneğin yarıklardan birinin önüne yerleştirilen şeffaf bir cisim dalgaların yarısının perdeye varış süresini değiştirerek girişim deseninin de değişmesine
neden olur. Bu değişim miktarı ve şeffaf cismin kırınım indeksi kullanılarak cismin kalınlığı çok hassas bir şekilde hesaplanabilir.
Michelson-Morley Deneyi
Esirin varlığına dair kanıt bulamayarak tarihe geçen Michelson-Morley deneyinde
kullanılan düzenek de bir girişimölçerdi.
Işığın yayıldığı bir ortam olup olmadığını anlamak üzere tasarlanan deney,
Einstein’ın görelik kuramı için de bir sıçrama taşı olmuştur.
Günümüzde kullanılan girişimölçerler
nm (milimetrenin milyonda 1’i)
düzeyindeki ölçümleri yaklaşık milyonda bir
hatayla yapabilir.
LIGO Deneyi
• LIGO kısaltmasının açılımının Türkçe karşılığı Kütleçekim Dalgaları Lazer Girişimölçer Gözlemevi’dir.
• LIGO’da referans koluyla ölçüm kolu arasındaki fark kütleçekim dalgalarının geçişinden kaynaklanır.
• Büyük kütleli cisimlerin uzayda etkileşmesi sonucu uzay-zamanın bükülmesiyle ortaya çıkan kütleçekim dalgaları ışık hızıyla yayılır.
• Kütleçekim dalgaları içinden geçtikleri uzayı sıkıştırıp esnetir. Bu etki sadece atomaltı seviyede ölçülebilecek kadar küçüktür.
• İki LIGO deneyinin arası yaklaşık 3000 km’dir.
Yani kütleçekim dalgaları bir deneyden diğerine yaklaşık 10 milisaniyede ulaşır.
Bu fark sayesinde araştırmacılar dalgaların kaynağını bulabiliyor.
Bilim ve Teknik Mart 2016
Furkan Semih Dündar
Social Profiles