Çanakkale Muharebeleri 19 Şubat 1915 tarihinde Boğaz’ın İngiliz ve Fransız donanmasının 8 muharebe gemisi tarafından bombalanması ile başlar. Denizden nihai taarruz ise 16 muharebe gemisi ile 18 Mart 1915 günü yapılır. İngiltere
ve müttefiklerinin Boğaz’ı geçmek için ikinci girişimi ise kara harekâtı ile olur.
25 Nisan 1915 sabahı 75.000 kişilik kuvvetin Gelibolu Yarımadası’nın muhtelif sahillerine aynı anda yaptığı çıkarma
harekâtı karşısında Osmanlı birliklerinin savunma ve karaya çıkan birlikleri karaya yerleşmeden söküp atmak için yaptığı
taarruzlar büyük kayıplara neden olur. Arıburnu’nda 27. ve 57. alayların, Seddülbahir’de ise 26. ve 25. alayların savunması ve
taarruzu ağır zayiatla sonuçlanır. Çıkarmayı takip eden ilk haftanın toplam zayiatı (şehit, yaralı ve esirler dâhil) 20.000’i geçer.
Cephede yaralıları alabilecek hastanelerin toplam kapasitesi ise 5050 kişidir. Geriye tek çözüm kalır: Yaralıları hızlı bir şekilde
memleket hastanelerine nakletmek. Zaferler sadece askerin kahramanlığı ile kazanılmaz. Zafer için askerin cephede mücadelesinin devamlılığı da sağlanmalıdır. Askerin cepheye taşınmasından düzenli olarak öğün dağıtılmasına,
yaralıların tedavisine ve gerektiğinde cephe hattından geriye taşınmasına kadar geniş bir organizasyon gerekir. Bu ise ordunun
lojistik yeteneği ile ilgilidir. Çanakkale Muharebeleri sırasında Osmanlı Devleti’nin lojistik yeteneğinin yeterliliği diğer cephelere nazaran bildiğimizden çok farklıdır.
Cephe’den Geriye Nakil: Yaralılar
25 Nisan 1915’ten sonra Çanakkale Cephesi’ne hızlı bir şekilde yeni birlikler nakledilir. Cephede başlangıçta 6 tümenlik birlik varken Çanakkale’de savaşın sona ereceği Ocak 1916’da bu sayı 22 tümene kadar çıkar. Cepheye günde ortalama 2000 asker nakledilir. Çanakkale Cephesi’nden geriye tek dönüş yolu vardır: Yaralanmak ya da hastalanmak. Cephede muharebeler sırasında yaralanan askerlerin ilk tedavisi askerin üzerinde bulundurduğu, içinde muhtelif tıbbi malzeme olan “harp paketi” kullanılarak mümkünse kendileri tarafından yapılmaya çalışılır. Sonraki aşamada yaralılar siperlerde hazırlanan yaralı yuvalarına ya da mahfuz mahal denen ateşten korunaklı orada yerlere nakledilerek yaralıların ilk sargıları yapılır. Yürüyebilen yaralılar kendi imkânları ile yarası yürüyemeyecek kadar ağır olanlar ise sıhhiye erleri vasıtasıyla cephe hatlarının hemen gerisinde oluşturulmuş sargı yerlerine getirilir. Sargı yerlerine getirilen yaralılar tabur doktorları tarafından muayene edildikten sonra sıhhiye onbaşısı nezaretinde hafif yaralıların toplanma yerlerine ya da ağır yaralıların naklinde kullanılan sıhhiye arabalarının durak yerlerine, buradan da bu nakliye arabaları vasıtasıyla “büyük sargı yerlerine” nakledilir. Yaralılar nakledilirken boyunlarına uygulanan tedavilerin yazıldığı bir de künye asılır (Şekil 1). Bu sargı yerlerinde ilk tedavileri yapılan,
gerektiğinde ameliyat da yapılacak şekilde hazırlanan ağır yaralılar, yaralı nakil kolları ile ya da cepheye yiyecek,
su veya cephane nakleden arabalarla seyyar hastanelere veya Çanakkale civarındaki menzil hastanelerine nakledilir. Bu yaralılardan bir kısmı ise Ağadere ve Akbaş’taki hastanelere nakledilir. Cephe hattındaki yaralıların cephedeki hastanelere nakillerinin 24 saat içinde yapılması planlanmıştır. Ateş hattından cephedeki hastanelere getirilen bu yaralıların memleket hastanelerine nakli için gereken sağlık hizmetlerinin yerine getirilmesi ise 48 saat esası üzerine planlanmıştır. Ağadere ve Akbaş iskeleleri, yaralıların başta İstanbul olmak üzere Marmara havzasındaki hastanelere nakil işlemlerinin yapıldığı yaralı aktarma merkezi olarak kullanılır. Bu amaçla bu iskelelerde nakliyat hastaneleri de kurulmuştur. 24 saat içinde buraya getirilen yaralılar doktorlar tarafından oluşturulmuş bir heyet tarafından tekrar kontrol edildikten sonra ilk tedavileri gözden geçirilir,
pansumanları değiştirilir. Buradan sonra yaralı ve hastalar doktorların onayı ile Şirket-i Hayriye vapurları (Gülnihal,
61, 63 ve 67 numaralı şirket vapurları) veya yüklerini boşaltıp dönmekte olan diğer vapurlar ile başta İstanbul olmak üzere memleket içindeki hastanelere nakledilir. Cephede şiddetli muharebeler olduğu zamanlar yaralıların naklinde sorunlar yaşanmıştır. Nakliyat hastanelerinden yaralıları alan vapurlar genellikle Anadolu yakasındaki Lâpseki’ye, oradan da Gelibolu’ya hareket eder, yolları üzerindeki menzil hastanelerinin olduğu iskelelere de uğrayarak, buralardan geriye sevki gereken yaralıları da alıp İstanbul’a hareket eder. Nakil sırasında vefat edenler ise ilk iskelede bırakılır.
İstanbul’da İlk Hastaneler
Cepheden İstanbul’a ilk yaralı nakli çıkarmadan beş gün sonra 30 Nisan 1915 günü yapılır. O gün sadece Akbaş Nakliyat Hastanesi’nin kayıtlarına göre 283 kişi başta İstanbul olmak üzere cephe gerindeki hastanelere nakledilir. Ertesi gün 352 kişi nakledilir, 2 Mayıs’ta bu sayı üç kat artarak 1211 olur. 3 Mayıs’ta ise günde nakledilen yaralı sayısı 1723’e çıkar. Toplamda sadece Akbaş’tan dört günde nakledilen yaralı sayısı 3556’dır. Sadece bu rakamlar bile Çanakkale Muharebeleri’nin ilk günlerinde cephede neler yaşandığını anlatmaya yeter. Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin (Kızılay’ın kurulduğundaki ismi) kayıtları da bu rakamları doğrular. Haydarpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nden gönderilen 2 Mayıs 1915 tarihli bir yazıda Haydarpaşa İskelesi’ne, bir hafta içinde “…hemen her gün…” getirilen yaralı sayısının 5000’i aştığı belirtilir. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti kendisine yaralıların geldiği haber verilince hiç tereddüt etmeden olağanüstü bir gayretle 30 Nisan akşamına kadar kendi sorumluluğuna verilen yaralıları Galatasaray, İstanbul ve Daruşşafaka liselerine yerleştirir. Cemiyet birkaç gün içinde bu hastanelere ilave olarak Galata’daki Saint Benoit Mektebi’ni, Kadırga Doğumevi’ni, Cağaloğlu’ndaki İstanbul İnas (Kız) Sultanîsi’ni, Haydarpaşa Tıp Fakültesi’ni ve Taksim’deki Zapyon Mektebi’ni hastaneye dönüştürür. Hilâl-i Ahmer Cemiyeti’nin yanı sıra başka kurumlar da Çanakkale Muharebeleri sırasında hastane açar. İstihlak-i Milli Kadınlar Cemiyeti’nin ivanyolu’nda açtığı hastane, Bakırköy muhtarı ve mahalle sakinlerinin katkıları ile açılan hastane, İstanbul Şehremaneti’nin (belediye) Çapa’daki Darulmuallimat binasında açtığı hastane bunlardan sadece birkaçıdır. Toplamda açılan hastane sayısı 52’dir.
25 Nisan’dan Kasım 1915 sonuna kadar Akbaş ve Ağadere sevkiyat hastanelerinden geri menzile ve vatan hastanelerine sevki yapılan hasta, yaralı ve hava değişimi verilen asker sayısı toplam 150.868’dir. Sağlık Dairesi İstatistik Şubesi’nden Dr. Rıfkı Bey’in hazırladığı istatistiklere göre 1916 sonuna kadar İstanbul hastanelerine toplam 350.000’den fazla yaralı ve hasta girişi olur.
Yaralıların İstanbul’da Tedavisi
Yaralıların İstanbul’a hiç beklenmedik bir zamanda gelmesine rağmen Balkan Muharebeleri’nden edinilen tecrübe ve ihtiyaç duyulan hastanelerin hemen tesis edilmesi sayesinde yaralıların mağduriyeti önlenmiştir. Yaralıların cepheden nakli gibi İstanbul hastanelerinde verilen sağlık hizmeti de belli bir usul üzerine yapılır. İstanbul’a nakledilen yaralılar Anadolu tarafında Haydarpaşa, Avrupa tarafında ise Sirkeci iskelelerinden hasta nakil araçları ve sivil araçlarla hastanelere sevk edilir. Hatta bu maksatla Sirkeci’deki tramvaylar da kullanılır. Hastanelere nakledilen bu yaralılar protokol numarası ile hasta kabul defterlerine kaydedilir. Her yaralının tam künyesi, hastaneye geliş ve hastaneden ayrılış tarihi ile ayrılış şekillerinin ayrıntılı bir
şekilde yazıldığı “hasta tabelaları” tanzim edilir (Şekil 2). Bu tabelalarda yaralı veya hastaya uygulanan tedavinin türü, yaralı
vefat etmiş ise vefat sebebine varıncaya kadar her şey ayrıntılı bir şekilde yazılır. İstanbul’daki hastanelerde tedavileri biten
yaralılar ve hastalardan, hasta tabelasında “taburcu” ifadesi yazanlar ya ”hava değişimi” için evlerine gönderilmiş ya da tekrar kıtasına sevk edilmiştir. İyileştiği halde bir daha savaşamayacak duruma gelenler ise emekli edilmiştir. İyileşip taburcu edilen bu askerlerin büyük bir kısmı tekrar kıtasına sevk edilir. Kıtalarına sevk kararı alınanlar, birliklerine gönderilmek üzere asker nezaretinde Sirkeci’deki ve Haydarpaşa’daki misafirhanelere yerleştirilir. Bunlar ilk nakil aracı ile cepheye sevk edilir. 11 Mayıs 1915 tarihinde Haydarpaşa İskelesi’ndeki Dersaadet Misafirhanesi’nden cepheye gönderilen 130 neferin 16’sı 27. Alay’dan, 15’i de 57. Alay’dandır (Şekil 3). Cepheye yeniden sevk edilen ilk yaralılar arasında 27. ve 57. alayların erlerinin fazla olması, karaya çıkan birlikleri ilk karşılayan birliklerin bu iki alaya ait olmasındandır.
Hastanelerde Vefat Edenler
Dr. Rıfkı Bey’in hazırladığı istatistiklere göre 1916 yılı sonuna kadar İstanbul hastanelerinde tedavi gören yaralılardan 6128’i, hasta olanlardan ise 24.451’i vefat eder. Vefat eden bu kişilerin çok azı şehir halkındandır. Büyük kısmı tedavileri sırasında
hastanelerde vefat eden askerlerdir. Bunlar ise pek tabii hastaneye en yakın kabristana defnedilmiştir. Hastanelerde vefat eden yaralıların büyük bir kısmı Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilir. Süleyman Nazif, 31 Temmuz 1926’da Edirnekapı Şehitliği’nin şehitlikleri İmar Cemiyeti tarafından yeniden imarı sonrasında düzenlenen açılış töreninde “Edirnekapısı’ndaki şehitlik altı bin altı yüz vatan fedaisinin mübarek na’şını ihtiva ediyor. Bunların hepsi Çanakkale’de yaralanarak, li’ecli tedavi İstanbula getirilmiş fakat ölümün pençesinden kurtarılamamış evlad-ı millettir.” der. İstanbul’un tamamında onlarca hastanenin açıldığı da düşünülürse buralarda vefat edenlerin Edirnekapı’nın dışında İstanbul’un diğer kabristanlarına defnedildiğini de söyleyebiliriz.
Özellikle Anadolu yakasında başta Haydarpaşa olmak üzere yakınlarındaki hastanelerin şehitleri Karacaahmet Kabristanı’na defnedilir. Eyüp semtinde Hilal-i Ahmer Cemiyeti tarafında idare edilen İplikhane Hastanesi’nde vefat edenler de Eyüp Şehitliği’nde defnedilir. Bahriye Hastanesi’nin ardındaki Kulaksız Kabristanı da birçok Çanakkale şehidini barındırır. Sonuç olarak, Çanakkale Zaferi’nin ardında pek tabii ki Mehmetçiğin kahramanlığı ve onu idare eden komutanların dirayeti vardır. Ama bir zafer için bu tek başına yetmez. Askerin cephede bütün ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Hele Çanakkale
Muharebeleri’nde olduğu gibi, denizden ve karadan toplam bir yıla yakın bir zamana yayılmış bir savaşta lojistik ikmal çok önemlidir. Bu açıdan Çanakkale Osmanlı Devleti’nin asker naklini, cephane ikmalini, beslenmeyi ve her şeyden önce sağlık hizmetlerini şartların elverdiği ölçüde en iyi şekilde sağladığı bir cephe olmuştur.
Social Profiles